Avrupa ve Dünya Şampiyonlukları’nın ardından rotasını Paris Olimpiyat Oyunları’na çeviren milli tekvandocu Merve Dinçel, başarılarından gelecek hedeflerine, sporcu olmanın zorluklarından yoğun temposuna birçok konuda MİLLİYET’in sorularını yanıtladı.
– Avrupa Şampiyonu unvanının yanına bir de Dünya Şampiyonluğunu ekledin. 2023 senin için iyi geçiyor diyebilir miyiz?
“2023 benim için unutulmayacak bir yıl oluyor gerçekten. Bir sene önce 19 Mayıs’ta kazandığım Avrupa şampiyonluğumdan sonra, Cumhuriyetimizin 100. yılında dünya şampiyonu oldum. Dünya Şampiyonası’nda aynı zamanda tüm kategorilerde ‘En Değerli Sporcu’ ödülüne layık görüldüm. Atamızın bize en büyük armağanı ve emaneti Cumhuriyetimizin 100. yılında bu başarıları elde etmek benim için çok kıymetli. Çünkü ben bugün karşınızda bir dünya ve Avrupa şampiyonu olarak duruyorsam buna en büyük vesile Mustafa Kemal Atatürk’tür. Onun gençliğe güveni sayesinde bizler buralardayız. Tüm bunların yanında Paris’te düzenlenecek oyunlar için gerekli puanı topladım ve hayallerimi gerçekleştirmeye artık çok yakınım. Şu ana kadar iki büyük yarışmada kürsünün en üst basamağını gördüm. Geriye bir yarışma kaldı. O da olimpiyat. Hem bu hedefimi gerçekleştirmek hem de ilk olimpiyat deneyimimi yaşamak farklı bir heyecan olacak benim için.”
– Şampiyonada son olimpiyat şampiyonu Panipak Wongpattanakit’i yendin. Bundan sonraki hedefin neler?
“Tüm rakiplerim kendi ülkelerinin önemli sporcuları. 49 kilo en zor kilolardan biri. Sahada verdiğimiz mücadelenin dışında bir de kilo verme işi var. Bu süreçler oldukça zor. Herkes bu kadar emek verdiği zaman en iyisi olsun istiyor. Herkesin hedefi zirve. Panipak da son olimpiyat şampiyonu. Onunla karşılaşmak, onu yenmek elbette benim için gurur verici. Dünya şampiyonasında final maçında karşılaştık. Her ne kadar açık bir farkla kazanmış olsam da zor bir maçtı. Onu dünya şampiyonası gibi büyük bir organizasyonda yenmek önemliydi. Bundan sonraki hedef belli: Olimpiyat altını. Koleksiyonumda dünya altını var, Avrupa altını var. Tek eksik olimpiyat altını. Çocukken izlediğim olimpiyatları hatırlıyorum. Servet abinin altın madalyası mesela, dün gibi aklımda. Olimpiyatın o büyülü atmosferini merak ediyorum. Ekran başında izlerken bile bu kadar etkileniyorsam kim bilir Paris’te nasıl olacak? Ülkemi olimpiyatlarda temsil edecek olmanın düşüncesi bile tüylerimi diken diken ediyor. Hedefim bayrağımızı orada göndere çekmek.”
– Olimpiyat kotası için tekvandoda durum biraz farklı, puan toplayarak Paris’e gidebiliyorsunuz. Aldığın şampiyonluklar sana şu anda bu kapıyı açmış durumda. Paris için neler söylersin?
“Sizin de bahsettiğiniz gibi bizde olimpiyat kotası süreci farklı. Biz puan toplayarak olimpiyat biletini almaya çalışıyoruz ve ülkemizden her sıklette bir sporcu olimpiyat bileti alabiliyor. Dünya sıralamasında yer alan ilk 6 sporcu olimpiyatlara doğrudan katılım hakkı elde ediyor. Ben de şu an güncel sıralamada kendi kategorimde dünya 2.’si konumundayım. Kapıdan içeri girdik diyebilirim. Paris beni heyecanlandırıyor. İlk defa olimpiyatlara katılacak olmak, dünya ve Avrupa şampiyonu unvanıyla orada olacak olmak… Bunların hepsi çok özel. Olimpiyatlarda hayallerimi gerçekleştirmek için emek veriyorum. Hedefim belli. Ülkemize bir olimpiyat altını daha getirmek için Paris’te olacağım.”
– Güreş ve halterden sonra tekvando bizim olimpiyatlarda en çok madalya aldığımız branş. Sence Paris’te bu madalyalara yenileri eklenir mi?
“Daha önce de söylediğim gibi 2000 yılından beri gerçekleştirilen her olimpiyatta en az bir madalyamız var. Son 6 olimpiyattır kürsüdeyiz. Benim amacım bu alışkanlığı sürdürmek. Umarım Paris’ten ben ve takım arkadaşlarım da madalyalarla döneriz. Yeni rekorlar kırarız. Yeni rekor demişken Tokyo’da gerçekleştirilen olimpiyat oyunlarında kırdığımız madalya rekorumuz tüm ülkemizi gurura boğmuştu. Ben de ekran başında tüm sporcularımızı tüylerim diken diken izlemiştim. Umarım Paris’te yeni bir rekor kırarız.”
“Başarımda ailemin büyük emeği var”
– Dövüş sporu yapan sporculara hep sorulur ‘ailenden karşı çıkan olmadı mı’ diye. Peki sen böyle bir şey yaşadın mı?
“Hiç böyle bir şey yaşamadım. Beni dedem elimden tutup tekvandoya başlattı. Ben zaten yerinde duramayan bir çocuktum. Tüm günüm sokaklarda top peşinde geçerdi. Beni eve zor sokarlardı. Sonra bir gün dedemin, bu kızın enerjisini bir yerde atması gerekiyor diyerek beni alıp tekvandoyla tanıştırmasıyla her şey başladı. O günden beri tekvando hayatımın merkezi. Ailem bana her zaman destek oldu. Sevdiğim şeyi yapmam için beni desteklediler. Bu tarz başarı hikayelerinde ailenin de büyük emeği var. Onların desteği olmadan süreci yönetmek zor. Bu konuda şanslı biriyim.”
– Türkiye’den çok önemli isimler çıktı. Nur Tatar, İrem Yaman gibi. Şimdi de en göz önünde olan sporcu sensin. Bu seni nasıl etkiliyor?
“Nazik sözleriniz için teşekkür ederim. Önümde değerli örnekler var. Tekvandoda bugüne kadar 9 olimpiyat madalyamız var. İlk madalyamız 2000’de Hamide Tosun’la geldi. Sonrasında her olimpiyatta hep kürsüdeydik. Son 6 olimpiyatta da madalya kazandık. Bu istikrar demek. Biz de bizden önceki ablalarımızdan, abilerimizden aldığımız bayrağı en iyi şekilde temsil etmeye çalışıyoruz. Ben bu noktada üzerime düşen sorumluluğu en iyi şekilde yerine getirmeye çalışıyorum. Benden sonra gelecek sporculara iyi bir örnek olmak istiyorum. Dünya şampiyonluğumdan sonra bir cümlem olmuştu: “Şampiyonluğumu asla pes etmeyen kadın ve kız çocuklarına adıyorum” demiştim. Benim için önemli olan bu. İlham vermek, başkalarına da başarabilecekleri düşüncesini aşılamak. Bunlar benim motivasyonumu ve çalışma azmimi güçlendiriyor.”
“Spor ülkesi olduğumuzu gösterdik”
– Son olarak sizlerin başarıları tabii ki bizler için gurur kaynağı. Peki tekvandoda altyapıda ne kadar başarılıyız. Yeni Merveler gelecek yıllarda çıkacak mı?
“Bence Tokyo Olimpiyatları’nda spor ülkesi olduğumuzu gösterdik. O günden bu zamana farklı farklı branşlarda, ben de dahil birçok sporcumuz başarılara imza attık. Özellikle olimpik branşlarda, yapılan atılımlarla beraber iyi yerlere geldiğimizi düşünüyorum. Tekvando özelinde bir değerlendirme yapacak olursam, neden olmasın diyorum. Ben ilerleyen zamanda da yeni yıldızlarımızın çıkacağına ve ülkemizi gururlandıracağına inanıyorum.”
– Bazı sporcular sosyal medyayı çok aktif kullanıyor, sporseverlerle diyalog kurmanın yolu olarak görüyor. Senin bu konudaki düşüncen neler?
“Günümüz dünyasında sosyal medyayı inkar etmek pek doğru olmaz. Ben, sosyal medyanın gücüne inanıyorum aslında. Tabii doğru kullanıldığında. Doğru bir iletişimle güzel değerler yaratılabilir. İnsanların birçoğu sosyal mecralarda fazla vakit geçiriyor. Yazdığın bir yazı veya paylaştığınız bir fotoğrafla milyonlarca insana ulaşabiliyorsunuz. Aslında bu alanda bir fırsat var ve bunu faydalı kullanmak gerekiyor. Benim her zaman ilk önceliğim insanlara bir birde temas etmek ama sosyal medya gibi bir gerçeği gözardı etmeden, fayda sağlamak için kullanmalıyız.”
“KİLO VERME DÖNEMİ MAÇTAN DAHA ZORLU”
Dinçel, hazırlık döneminin de kolay olmadığını söylerken, “Kamplar, antrenmanlar… Bir de kilo verme sürecimiz var. Eğer kilomuz fazla gelirse diskalifiye oluyoruz. Dövüşten bile stresli” dedi.
– Biz sadece müsabaka anını görüyoruz, yenersen seviniyoruz, yenilirsen üzülüyoruz. Peki bu işin arka planında neler var?
“Nerden başlasam? Ne anlatsam? Nasıl anlatsam? Şaka bir yana, bu işin en başında emek var. Yıllardır, ev ve antrenman salonu arasında geçen bir hayatım var. Günümün büyük bir kısmı antrenmanla geçiyor. Sizlerin nasıl mesai saatleri varsa, durum bizde de pek farklı değil. O zamanın çoğunu fiziksel antrenmanlarla geçiriyoruz. Kamplar, antrenmanlar… Bir de kilo verme sürecimiz var. Yarışma dönemlerinde, dövüşümüzden bir gün önce tartıya çıkıyoruz. Eğer kilomuz fazla gelirse diskalifiye oluyoruz. Gerçekten dövüşten bile stresli bir süreç. Ben de 49 kilo gibi düşük bir kiloda mücadele ediyorum. O nedenle kilo verme süreçlerim stresli ve yıpratıcı oluyor. Normal kilomdan 7-8 kilo daha az olmam gerekiyor ki sorun yaşamayayım.”
– Takım sporlarında durum farklı. Sen bireysel bir branşta başarı kovalıyorsun. Peki baskıyı yönetmek zor olmuyor mu?
“Her branşın kendine göre kolay ve zor yanları var. Evet, biz sahada bireysel bir spor yapıyoruz ama büyük camiayız. Gerek milli takımımız, gerekse kulübüm İBB her zaman benim yanımda. Onların desteğini arkamda hissediyorum. Aslında baskı tatamiye çıkana kadar sürüyor. Sahaya çıkınca hepsi kayboluyor. Orada yalnızca galibiyete odaklanıyorum. Baskıyla başa çıkmak işimizin bir parçası.”
– Diğer branşlar gibi senin de yoğun bir tempon mu var. Kendine nasıl vakit ayırıyorsun peki?
“Elbette oldukça yoğun bir tempom var. Tekvando her zaman kendimizi hazır tutmamız gereken bir branş. Tam da bu yüzden her günüm antrenman ve mental hazırlıkla geçiyor. Özellikle yarışma süreçlerinde bu tempo 2-3 katına çıkıyor. Arta kalan vakitler sınırlı da olsa kendime zaman ayırmaya çalışıyorum. Aksi halde bu tempoyu sürdürmek imkansız olurdu. İnsanın arada kendine vakit ayırması gerekiyor. Ama hedefiniz büyükse ve bu hedefe inancınız tamsa tempoya ayak uydurabiliyorsunuz.”