Ankara simgeleri
Maliye Bakanlığı’nın Ankara Eskişehir yolu üzerindeki mimari özelliğe sahip binası boşaltılıyor. Gerekçe: Binanın zemininde kayma varmış…
Bina, Halkbank Genel Müdürlüğü olarak yapılmıştı. 1983 yılında açılan yarışmada Mimar Doğan Tekeli ve Sami Sisa’nın projeleri birinciliği kazanmış, inşaat 1991 yılında tamamlanmıştı.
Mimar Doğan Tekeli binanın boşaltma gerekçesine inanmıyor, “Bu bina daha 500 yıl dayanır”, diyor.
Derken, Türk Tarihi Kurumu TTK ve Türk Dil Kurumu TDK binalarının da taşınmasına karar verildi. Her iki bina Ankara’nın simge yapılarından olup 80’lerin mimari anlayışından örnekler oluşturuyor.
CHP Gölge Kültür Bakanı Koza Yardımcı, TTK ve TDK’nın özel korumalı kütüphane ve arşivlerinin taşınma sırasında zarar görebileceğini, gittikleri mekanlarda korunamayacağını söylüyor.
Binalar muhtemelen yıkılacak… Bize sorarsanız… Kararlar bir kez daha gözden geçirilmeli… Ankara dünü olmayan bir şehir haline gelmemeli…
KOPENHAG…
Bu tablonun adı:
“Kopenhag’da yağmurlu bir gün”
Ressamı Danimarkalı Paul Fischer imiş…
Beni aldı Kopenhag’a götürdü.
1965 yılında oralardaydım… Yaşım 23… Hafta sonları Malmö ile Kopenhag arasında gider gelirdim. Feribotlarda bira gümrüksüz satılır, Kuzeyliler 1,5 saat deniz yolculuğunda birayı şerbet gibi içerlerdi. Tabii ben de… Oralarda sonbahar güzeldir. Ama kış çabuk gelir. Kopenhag’da kanallar buz tutar, kıyıdaki birahanelerde denizciler birbirine fırtınalı hikayeler anlatırken müşteri kollayan yaşlı ve tombul kadınlar uzaktan tatlı tatlı göz kırpardı. Kanalın iki yanında sonsuzluğa doğru uzanan ışıklı lambalar kar tanelerini parlatır, gece hiç bitmeyecek gibi uzar dururdu. Sabaha karşı kaldığım küçük otelin meydana bakan ranzasına uzanır, ne dünü ne yarını düşünmeden uçuşan karları seyrederek uykuya dalardım.
O da bir zaman idi karıştı anılara…
HÜCUM
Genel seçimden önce… Yunanistan’la iplerin gerildiği, adalardan silahların çekilmesi için sert demeçlerin verildiği günlerde TV ekranlarına çıkan çakma strateji uzmanlarını anımsıyoruz… Elde uzun bir sopa ile harita önünde ahkam kesiyorlardı:
– 24 saatte Selanik’e gireriz, bir gecede bütün adaları işgal ederiz…
Bu ekran yiğitleri dün baktık, adalara vizesiz girişi öve öve bitiremiyorlar.
Meğer dertleri adaları almak değil vizesiz girip taze karides, kalamar, istakoz falan yemekmiş… Yanlış anlamışız!
FIRTINA
Büyük bir fırtına yaşadık geçenlerde. Gök gürledi, yağmur pencereleri dövdü, deniz azgınlaştı, rüzgâr pencerelerimizde kamçı gibi sesler çıkardı. Telaşlandı. Şehri korku sardı.
Acaba bir şair bu durumda ne hissederdi?
Bakın Nazım Hikmet 1935 yılında yazdığı yazıda böyle fırtınalı bir geceyi nasıl anlatıyor:
“…Dün gece tabiat Beethoven’i çaldı. Başları göklere değen, çam ağaçlarının arasından birbiri ardınca parlayıp sönen mavi ışıklar, arka arkaya düşen yıldırımlar ve gök gürültülerinden sonraki sessizlik içinde yağmurun melodili şırıltısıyla fırtına, tabiattaki o başsız sonsuz diyalektiğin senfonisini bir devrim marşı gibi milyonlarca insan ağzından söyledi sanki.”
Bir fırtına işte böyle de anlatılabilir…
Eğer şairseniz…
TANSİYON
Günaydın’da geçen güzel günlerimizi konuşuyoruz bir arkadaşla.
Ne sıcak günlerdi, ne hoş arkadaşlarımız vardı.
Teoman Orberk onlardan biriydi. Lise mezunuydu ama sürekli tıpla ilgili yazılar okur, neredeyse bir doktor kadar tıp bilirdi.
Mazlum Göknel ise dünyaya adeta onun damarına basmak için gelmiş bir muzip Adanalı… Bir gün gazetede bir arkadaşın tansiyonu ölçülüyordu. Küçük tansiyon yüksek çıktı. Mazlum ortaya laf attı:
– Üzülme küçük tansiyon önemli değil…
Teoman atıldı:
– Olur mu, küçük tansiyon büyük tansiyondan önemlidir
Başladı mı size bir uzun tartışma.
Sonunda Mazlum:
– Aptal, dedi, küçük tansiyon daha önemli olsa onun adı büyük tansiyon, büyük tansiyonun adı da küçük tansiyon olurdu…
VECİZE
Seçimde oy kullanacak vatandaşlara ünlü Fransız düşünür Montaigne’den hatırlatma:
“Aslında insanlar bizi hayal kırıklığına uğratmıyor.
Biz sürekli yanlış insanlar üzerine hayal kuruyoruz”